Bir De Dönüp Arkama Baktımki Bir Arpa Boyu Yol Gitmişim.
ANI 1:
1 Temmuz 2016
Otobüste
yanımdaki kadın konuşmakta ısrarlı içini dökmek istiyor .
Uyuma numarası sökmedi. Kadın sınavdan çıktık
sinirlerim bozuk diye devam etti .
Ben yaşlarda , içim sevinçle doldu ve
üniversite sınavlarının iki gün önce olduğunu hatırladım.Yakınlarımda bu
yıllarda sınava giren genç yok unutmuşum tarihleri.
Hah dedim sıra dışı
biri olmalı.
Aaa nasıl geçti nereyi
istiyorsunuz?
Ben değil oğlum girdi sınava demez mi.
Eee size ne o zaman
.Gayri ihtiyari döküldü sözler ağzımdan.
İşe yaradı, kadında
çıt yok.
Kendi hakkında
konuşamayanlardan biri daha.
Kolay başkasının
hayatını yaşamak,cesaretin varsa yaşa kendi hayatını. Et tahammül kendine de
görelim.
Bu gün ilk gün ; Anıyı
anıya bağlayabilirim.Üstelik kendi bloğum değilmi ne istersem yazarım.
Yazacaklarım daha çok yol anıları olacak
.Nedense onları daha
çok hatırlıyorum ve bunları yazarken yazdıklarımın üstünde düzeltmeler
yapmayacağım.Ne ilk aklıma gelirse o.
Yine
otobüsteyim öndeki kadınlar konuşuyorlar. Biri ev alacakmış krediyi nasıl
alacağı ile ilgili, ev sahibiyle pazarlıklarını saatlerdir anlatıyor. İki evi
varmış ama bir üçüncüyü alacak üstelik borca girerek ve kadın benden yaşlı,
atmışlı yaşlarda.
Bir kaç saat sonra dayanamadım iki koltuğun
arasından başımı uzattım “almayın o evi
öbürlerini de satın çatır çatır yiyin bu saatten sonra”.
Sonuçta gideceğimiz yer iki metre. Yolculuk
bitene kadar üçümüzden de ses çıkmadı.
Bilmiyorum bir kıvılcım çakabildimmi kadında.
Belkide evlerini satıp
gezip eğlenmiştir.
O
sahip olma duygusu aç gözlülük yok mu. Ben de kendimi kaptırıyorum kimi zaman.
Bir kaç yıl önce bir
arkadaşımın çiftliğine gittim çok beğendim Ya bana da bir çadırlık yer alalım
buradan lafları farkında olmadan ağzımdan döküldü .Kendini kaybettikten sonra
çabuk toplayanlardanım.
ANI 2
2 Temmuz 2016 Cumartesi
Barselonada
benim dükkanda çalışan rus kökenli kızın evindeyiz. İ diyelim adına,bir süre
bende kalmıştı sonrasında beni evine davet etti.
Barselonaya daha
öncede gitmiştim güzel şehir İ nin evi la Ramblada şahane bir eski
mimari.Hamile, görünce şaşırdım haberim yoktu. Sevgilisiyle araları kırık gibi
ama P de harika bir adam sadece asosyal bir parça.
İkinci gün; gergin havaları düzeltmek yeteneklerimden
sadece biri, hadi her kes sıra dışı bir anısını anlatsın dedim.
İ anlattı. P önce sen dedi.
Hiç planım yoktu ve
birden Londradaki bir anım aklıma düştü...
38 yaşında emekli oldum emekli ikramiyemle ne
yapacağımı bilemedim.bir gayrı menkul alınmıyor (iyikide alınmıyor) anca
uyduruk bir arabaya yeter. Bari bir yurt dışı yapayım dedim ama öyle bir
hayalim falan yoktu.
Belki benden bir kaç büyük ev hanımı komşum
aaa Tülin hanım ne güzel evinde oturursun artık keyfine bakarsın demesi beni
kışkırtmış olabilir. Sanki yetmiş yaşımda bir ayağım çukurdaymış gibi .Ha sana
benzeyeyim yani dedim kadına, zaten pek sohbetimiz yoktu. Tamamen kurtulmuş
oldum .
Kardeşimin
üniversideden arkadası Osmanın evinde kalacağim londrada.(sonra bu konuya
defalarca değineceğim )
Bir ay sonra falan
Osman, kız arkadaşı ,babası gezmeye gittiler bende küveti doldurdum , (ev ayrı
bir yazının konusu olacak) girdim sıcak küvete, bir ara uyudum (aslında derin
bir nefesle uyandım) Kayabey okulu ve ilk okul öğretmenim !.İçimde patlayan öfkeyle
hatırladım.
Ben parmak kaldırmadığımda beni tahtaya
kaldırması, parmak kaldırdığımda söz vermemesi ,nedeniyle tam olarak düşmanca
tutumundan dolayı hocaya küsmüş ilk okul üçten sonra hiç konuşmamıştım.
Bu yüzden olsa gerek hoca babama benim aptal
olduğumu ilk okuldan sonra beni okutmaya gerek olmadığını defalarca söylemişti.
Ben sanki orada yokmuşum gibi.
İlk düşmanımdı benim, ya sizin?
İnsan ne zaman düşman edinmeye başlar?
Ağlayıp sızlamak
yerine onu yok saymak hocayı kızdırmış ,kışkırtmış olmalı. Bilmiyorum
karekterim hakkında bilgi verdimi size. Kışkırtıcıyımdır kışkırtıldığım kadar.
İlk okuldan mezun olduğum gün babamın limon
kolanya kokan mis elinden tutmuştum .İki kocaman adamın ortasında kalçalarına
kadar geliyordu boyum ve İlyas hocanın o iğrenç biryantinli saçları , babamın
limon kolanyası kokan mis eli. Kahrolsun biryantinli saçlar. Hatırlatıyor
neredeyse tehdit ediyordu babam,ı kızı mezun ettim ama orta okula göndermeyin,
beni rezil etmeyin vs.
Ben hocanın kaçıncı
düşmanıydım acaba, kim kime önce düşman olmuştu. Babam normalde böyle
durumlarda o benim bileceğim iş, sen kendi işine bak gibi şeyler
söyleyen,başını dik tutan bir adamdı. en azından ben öyle sanıyordum. Babamda
çıt yok ne yolda ne evde ... İlyas konuştukca sanki benim boyum kısalıyor
ayaklarımdan batıyordum. Batsam yok olsamdım. İlyasın düşmanlığından değil
babamın sessizliğinden.
Sanki bedenim
ağırlığını kaybetmişti. Nefretim dile gelmiş cana gelmişti hocanın mezarına
sıçmaya karar verdim gücüm ancak ona yetebilirdi.Onu dövemez susturamazdım
küçüktüm ama mezarına ...çabilirdim.Birden rahatladım gözümde
canlandırdım,muhteşem bir keyifti.intikam gibisi var mı.
Üzerinden aylar geçti okullar yeniden
açılmak üzereydi . Babam bütün
çocuklarını topladı okul alışverişine çıkıyoruz dedi. Ben kenara çekildim ne de
olsa okula yazılmayacaktım zaten okuldan nefret ediyordum, tam olarak duygum
buydu. Sanırım nefreti keşfetmiştim. Ne yok edici, insanı içten yiyip
bitiricidir o.
Babam elimden tuttu
hadi ? Ben okula gitmeyeceğim evde oturup temizlik yemek yaparım... Babamın
dili kuvvetlidir , bana uzun uzun bir deneyelim bir dönem git ,olmazsa
bırakırsın. Bende ona evde daha çok işe yarayacağımı ev işlerinin hepsini
yapacağımı okumayacağımı anlattım.
Ama sohbetin belki de
tam yerinde babam kızım sonsuza kadar bizimle yaşayamazsın bir kaç yıl sonra
okumazsan evlendiririz seni dedi.İşte ,o vurucu kelime buydu bu yüzden
evlenmemiştim okumazsan çalışmazsan evlenirsin. Muhtemelen evlilik yıllarca bir
şey olunmazsa olunabilecek bir şeydi. Bu yüzden hala bekardım.ben bir şeydim
,bir şeydim…
Kararı kim vermişti?
Londrada o derin nefes alışta nefreti ve
kendime verdiğim sözü hatırlamış ama evde kalmışlığımın sebebini bulmak için
Barselonada İ ve P ile tanışmam gerekiyormuş. Halka tamamlanmıştı.
Babamla anlaştık,
deneyecektim çünkü bir gelirim olmazsa ya koca eline bakacaktım ya baba eline .
Bunu anlayacak kadar zekiydim, babamda hayli ikna ediciydi.
Barselona da İ ile P nin evinde onlara
sadece bir londra hatırası anlattığımı sanıyordum ,kim demişti anlatırken
aslında kendimize anlatırız diye.
Amanın bu yüzdenmi
evlenmedim...Üçümüz bir birimize bir süre baktık.
Eee sonra dedi i ile P. Osmanın küvetinde
derin bir nefes alarak uyanmış .Evet Ilk okul öğretmenim İlyasın mezarına ...
cağıma söz vermiş sonra unutmuş, sıcak suda gevşeyince tekrar hatırlamış aynı
duyguları yaşamıştım.
Sözümde durma fikri
bana haince bir haz veriyordu İlyas hocanın mezarı nerede acaba? Nefesim
normale döndü hatıraları sıraya koydum. Yapılacakları sıraya koydum sudan çıktım.
İlyas hoca bakkalın
kızı ilknuru severdi.
Muhtemelen alışverişi
bedavaya getiriyordu
.Bayramlarda İknur
şiir okur,uzun sarı saçlarıyla kelebek olur, olurda olurdu ...hocanın gözdesi
bakkalın kızı İlknur ,o salak ilknur .
Evet önce onu bulmalı
sonra İlyasın mezarını sonrası bakacaz artıkkk.O noktada ne yapacağımdan emin
değilim.
Sonraki londra günlerim çok daha keyifli oldu
bir yükü atmıştım sanki.
Dönüşte okuduğum ile
gittim ilknuru bulmak zor olmadı aynı bakkalın üst katında yaşıyorlardı.
İçeri girdim en güzel makyajı yapmış en güzel
elbiselerimi giymiş en neşeli tavrımı takınmıştım.Belan olacaktım İlknur!
Bir taşla iki kuş diye buna denir.İlknur beni
hatırladın mı ? Tülin, emekli öğretmenim 38 yaşındayım Londradan geliyorum
senden ne haber!
İlknur ilk okuldan sonra evlenmiş, bir kaç
çocuk yapmış, bezgin pasaklı teyzem yaşında görünüyor .
Konuşmalarımız bu
mealdeydi.Hocanın mezarının yerini öğrendim. (hocayla ikinci karşılaşmamızı
sonra anlatacağım) Mezarlığa gittim yerini buldum ama yan tarafta biri yeni
toprağa veriliyor ... Sözümu yerine getirmek için beklemeliydim. Barselonada
seyahat etmenin insanı kendine yaklaştırdığını belirtmek için bu londra
hatırasını anlatmaktı amacım .
Bekarlığımın sebebini
böyle oluşumun sebebini bulacağımı bilmiyordum. Bir yol yapmak bir adım
yaklaştırıyor kendine insanı.Ben bayağı bir yol yaptım.Bu yüzdendir yollara
düşmem.
Sonraki günlerde P iki
kadına da şahane sofralar hazırladı hoş, sade bir yakınlık oldu üçümüzün
arasında.
ANI 3
3 Temmuz 2016 Pazar
Londra benim ilk yurtdışı seyahatim. İstanbuldan sonra
en sevdiğim Avrupa kenti. Bir daha gitmeli.
Üç aylık İngilizce kursuna kayıt olmuştum.
Kurs sonlarına doğruydu, ağustos ayı . Londranın
ağustosu londralıya bile itici, tuhaf gelir. Beş dakika güneş bulutlardan
sıyrıldığında parklardakiler özellikle kadınlar soyunup dökünür yağlanır uzanıp
güneşlenir ,birkaç dakika sonra güneş bulutlara saklandığında hırka kazaklar
giyilir,geceleri ağustos ayında kabansız gezemezdim.
İşte o tuhaf ağustosta bende Londralılar gibi parkta
kah üşümüş kah güneşlenmiş eve dönmek için otobüs durağında otobüs
bekliyordum.
Biri sarı renkli gözlüklü üç çekik gözlü genç
adam ellerinde kameralarıyla bana yaklaştı ve anlatmaya başladılar.
İngilizceye dokuz yıl vermiştim hala nerdeyse yerimde
sayıyordum. Dil nankördür ama benim için belalısıdır.
Konuştuklarının arasından yolcu, taksi ve almak
kelimelerini yakalayabildim. Sandımki taxi çağırmak istiyorlar ama nasıl
yapacaklarını bilmiyorlar .Londrada taxi nin çoğunlukla telofon edilerek
çağırıldığına tanık olmuştum. Trafalgar meydanının geniş caddelerinden
birindeydik.
Tarif ettim, yola uzanın taxi deyin burada rahatlıkla
dururlar demeye çalışıyordum belalım İngilizcemle. Eazy yahu eazy!
Ama Japonlar ( bu arada öğrenmiştim japon olduklarını)
, benim yapmamı istiyorlardı.
On dakika kadar cebelleştik sonra elinde üç ayaklı
kamerasıyla liderleri yaklaştı tek tek anlattı. Meğerse Tokyo TV sine belgesel
hazırlıyorlarmış konu londrada turist olmak, yolcu olmak gibi bir şey.
İngilizcem kötüydü utanmış, bunalmıştım bir an önce bu
ızdıraptan kurtulmak istiyordum ,onlarsa konuya mankenlik etmemi
istiyorlardı.
Suratım güneş
yağıyla kaplı, saçlarım bile yağlı.
Londrada sokaklarda Londralı görmek, çocuk görmek
nadirdir. Etrafımız göçmenle turistle , asyalı,zenci,hintliyle çevrili.Yani
nereye baksanız yabancı.
İşaret ettim
,onlardan birine sor bak şurada hintli şurda zenci şurda çekik gözlü…Benim
İngilizce kötü,kötü .
Ama adamlar illa beni istiyor. Yapıştılar, kapana
kısılmış hissediyorum, dil bilmezliğin utancından bezmişim, çaresiz ok dedim.
Dediler sen taksi tutacaksın biz çekim yapacağız.
Mendilimle suratımdaki güneş yağlarını sildim güneş gözlüklerimi taktım, çekime
hazırdım.
Taksii! Durdu bindim o güzelim eski tarz
taxisine londranın. Arkamda üç japon çekim yapıyorlar. Onlarda karşıma oturdu
adresi söyledim şoföre adamlar iki kamerayla çekiyo da çekiyor.
On dakikada geldik kapıma önce biz dediler
indiler ben inerken çektiler.
Eee! birbirimize bakıyoruz arabadan çıktıktan sonra.
Hala bezginim bye dedim adam elime on paund sıkıştırdı. Ayy istemez dedim
utancım artmış, gerek yok ,yok.
Adam taksiye verin üstünü alın demezmi . Bense sanki
para bana ödenmiş gibi davranmıştım hay allah utancım katlanıyorda,
katlanıyor cenderedeyim.
Parayı aldım şoföre verdim üstünü aldım ,çekim devam
ediyor.Hoşcakalın dedim şoföre paranın üstünü verdim japona.
Gülümse tokyo TV desin dediler.
ANI 4
4 Temmuz 2016
Yine londradayım yine otobüste ama bu kez şehir içi
servisi .
İki katlı, üst kattayım iki durak sonra ön
çaprazımdaki hintlinin kusursuz ellerine kaydı gözüm.Bir insanın elleri bu
kadar mı kusursuz, güzel olur. Bir süre seyrettim aa o da ne adamın diğer
elinde bir kesekağıdı arada bir burnuna yaklaştırıp kokluyor.
Yanındakinin
görmemiş olması mümkün değil bali kokusu bana kadar geliyor. Korktum Ağır
romanın yeni izlemiştim filmin sonuna
gitti aklım hani Müjde Arın kutuya sigarasını atarak patlaması. Korktum düğmeye
bastım aşağı indim şoföre anlattım gördüğümü, dikkat edin diye ama adam
oralı olmadı otobuşten inip gideceğim yere kadar yürüdüm.
Akşam haberlerinde adamın otobüsü havaya
uçurmasını aradım ama yoktu.
Lüzümsuz bir endişe.
ANI5
5 Temmuz 2016
Ötobüsteyim, evet yine otobüsteyim .
İskoçya’ya gidiyorum. Otobüsün ön taraflarındayım.
Gece soğuk sıkı giyimliyim ama donuyorum. Şöföre yaklaştım dedim
donuyorum ,tamam dedi. Yarım saat ısındık yeniden donuyorum.
Sağıma soluma
baktım her kes uyuyor sıkıca örtünmüşler.
Tekrar şoföre gittim, donuyorum . Adam işaretlerle
arkadakiler kalorıferi açtırmıyor dedi.
Öyle bizdeki gibi servis içecek muavin falan
yok. Kendi valizini bile bagaja kendin koyuyorsun. Otobüsün arkasına
yürüdüm iki genç öpüşüp koklaşıyor üstlerinde atlet var sadece. Kaloriferi
kapattıran zibidiler .
Bir süre
kaloriferleri açmaya izin vermelerini anlatmaya çalıştım bir süre dedim
ya öyle iki kelimeyle anlatacak ingilizce yoktu bende o zamanlar ama hem
şöförle hem yolcularla tartışacak kadar öz güven var. Türküz işte.
Gençler biz üşümüyoruz dediler uzunca bir tartışmanın
sonunda. Öyle mucuk mucuk olursa terlersiniz tabii,kesin şunu dedim.
Edinburga kadar bir kalorıferi açtırdım bir
onlar kapattırdı.
ANI 6
6 Temmuz 2016
Edingburgtayım. Londrada yanında kaldığım Osman hostellerden bahsetmişti daha ucuz olur diye. Bu Osmandan sık bahsedeceğim kendisi kilometre taşımdır.
Becerikliyim buldum bir tane. Kara kartal gibi bir şeydi adı . İki gece kalacağım. Oda ranzalı 8 kişilik hatta kızlardan ikisi türk. Lafladık.
Koridorlarda gençler ya yarı ya tam çıplak, duştan odalarına öyle gidiyor. Normal herhalde dedim. Erken saatte yattım, yorgundum . Cüzdanımı yastığın altına koydum ama içi boş.
Altımdaki ranzada yatan kız öğrenciymiş, sabah tanışmıştık. Aylardır burada kalıyor ve ranzanın kendi tarafını şallarla olabildiğince kapatmış . Hah dedim benim gibi mutaassıp biri daha. Ranzalar ahşap ve gıcırdıyor.
Kenti dolaştım akşam döndüm.
Bir elin yastığımın altını yoklamasıyla uyandım ,eli yakalamammla burnuma bir alkol kokusu çarptı. Ranzanın altında yatan kız, bizim mutaassıp, zil zurna. Pardon dedi ama o yoklayışta pek masumiyet yoktu. Cüzdanımı yorganın içine aldım ama uykum kaçmışt .kız yalpalayarak dışarı çıktı.
Yavaş yavaş tüm yataklar doldu fakat benim uyku kaçtı bir kez.
Gece yarısı bizim mutaassıp tutmuş bir delikanlının elini odanın içine benim alt katıma doğru sürüklüyor ,rüyamı görüyorum. Adam tek ayağının üstünde sekerek eline yapışıp sürükleyen kızı takip ediyor ama ikircikli.
Delikanlıyı siluetinden tanıdım ,nasıl tanımam ki. Öğlen mutfağa girdiğimde bacağı alçılı yirmili yaşlarda yakışıklı bir fıransız. Laflamıştık biraz burada bacağı kırılınca kalakalmış . Hostelde kaç tane alçılı fransız olabilirki.
Uyanık olduğumu öksürerek belirttim ama oralı deği bizim mutaassıp ,delikanlı,pek istekli değil. Odada yedi uyuyan var diye rahatsız kapıya birkaç hamle yaptı ama sonunda kıza yenik düştü.
Şallar ranzanın o kısmını örtüyor ama sesleri sarsıntıyı engellemiyor. Kardeşim her kes mi uyuyor, bir mintik mi uyanık.Resepsiyona gittim seslendim bir cevap yok. inşallah delikanlı gitmiştir umududuyla ranzamam döndüm.
Uymamın imkanı yok bir kez daha resepsiyona gittim yine kimse yok,döndüm yatağıma çift hala alt katta.
İlk hostel macaram budur. Sanmıştımi bunlar normal karşılanıyor buralarda .
Londraya dönüşte kursta anlattım ,ingiliz hoca normal değil şikayet etmeliydiniz dedi.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder