30 Eylül 2016 Cuma

BİR HAYAT BİN BİR ANI






ANI 92 

30 Eylül 2016


Nepal katmandudayım .
Hava soğuk yağışlı karanlık ve bademciklerim şiş. İçimdeki ses git, git diyor dinlesem mi acaba?

Eşyalarımı topladım, yağmur yeni başladığına göre sürebilir bu hava günlerce, olası ayrılma durumuna karşı sırt çantamı resepsiyona bıraktım. Otelin lokantası bu gün kapalıymış, hemen karşıda pastane var oraya koştum ama yağmur yinede sırılsıklam etti beni. Şemsiye taşımayı sevmiyorum.

Kahvaltı sonrası adımımı dışarı atar atmaz rikşacı ordusuyla karşılaştım bu kez pek ihtiyacım vardı onlara, ve biriyle fiyatta anlaştım tüm gün söylediğim yerleri dolaştırmayı kabul etti(400 rupi). İlk olarak Pasupatinate gittim, bir Hindu tapınağı Bagamati nehri kıyısında.

Nehrin iki yakasını bağlayan tek köprü var görünürde ve tapınak tarafında zenginler diğer tarafta fakirlerin ölülerinin yakıldığı ghatlar var. 

Şansımıza bir ölü yakma töreni başlamak üzere. Bir çok turist benim gibi merakla bekliyor yerlere oturmuş.

Beden yakılınca ruh daha kolay ayrılırmış bedenden Hindu inanışına göre. Dedim ya anlatanın yalancısıyım. Bir sedye üzerinde beyazlara sarılmış ince upuzun ölü beden ölüm sessizliği içinde saygıyla omuzlarda taşındı, odunlarla önceden hazırlanmış ghata doğru ve yavaşça odunların üstüne kondu. Biri incecik uzun boylu diğeri onun yarı boyunda başları usturaya yeni vurulmuş iki insan (sonradan öğrendiğime göre erkeler katılırmış bu ayine sadece) bir başka adamın yönlendirmeleriyle ellerinde tütsüler arada bir şaşırarak, sendeleyerek üç kez saat istikameti yönünde döndüler ölünün etrafında. Arada bir yönlendirici adamın uyarmasıyla bazı işaretler yaparak töreni bitirdiler. İkisinin de üstünde bembeyaz yöresel giysiler vardı. Sonra alnından öptüler ölüyü. Uzun olan yani daha çok şaşıran tutuşturdu samanları önce sonra diğeri. Ölünün ağzı bantlanmıştı ve sakalı vardı. Beyaz giysili iki adam ağır hareketlerle on metre uzaklıktaki taş divana bağdaş kurarak vakarla oturdular ve yanışı seyretmeye başladılar. Tören kalabalığı yirmi kişiyi geçmezdi, biz turistler nehrin tam karşısından izliyorduk olan biteni. Hemen yan tarafta nehre inen merdiven basamaklarında bir berber bir adamın başını usturaya vuruyor, dökülen saçlar doğruca nehre.

Nehirin akışı yer yer birikinti tepeleriyle engellenmiş. Yeni atılmış ipe dizili taze çiçek kolyeler canlılığın sembolü kirli nehirde, nerdeyse kokusunu alabiliyorum.

Nepal de berber dükkanı görmedim hiç, berberler aynalarını kah ağaca kah bir duvara asarak sokakta hizmet veriyorlar müşterilerine. Bu sonuncusunda müşteri elleriyle tutuyor aynayı, berberin ise aynaya ihtiyacı yok besbelli.

Önce odunların sonra kefenin sonrada bedenin yanan et kokusu birbirine karışmaya başladı. İnsan ölmüş babasınhı yaktıktan sonra nasıl ızgara et yiyebilir ki… Yemiyorlar zaten.

İçim fena oldu genzimde ilk kez yanmakta olan insan bedeni kokusu, fotoğraf almak istemiyorum yol boyunca dizilmiş lingamları (vajen- penisin birleşmesini sembolize ediyor taşıyıcı hayvanı inek) geçerek Guhyesvari tapınağına doğru yürüdüm daha doğrusu tırmandım. 
Bu lingamlarda havama hava kattı yani, öff.

Bir ölünün yanması yaklaşık dört saat sürüyormuş 400 kilo kadar odun harcanıyormuş ve bazen kalça, göğüs kemikleri tam yanmayabiliyormuş. 
Sonrasında küller ölünün bedenindeki değerli takılar ve eşyalarla birlikte nehre atılıyormuş. Bu yüzden ölü yakıldıktan sonra insanlar nehirde değerli eşya arıyorlar yarı bellerine kadar suda ve ellerinde elekler; altın arayıcıları gibi.








Hiç yorum yok :

Yorum Gönder