8 Ekim 2016 Cumartesi

BİR HAYAT BİN BİR ANI






ANI 100

08 Eylül 2016


Delhiye vardığımızda saat akşamın dokuz buçuğuydu. 

Trende  tanıştığım  Kristinayla beraber kalabalığı yararak garın bahçesine çıktık. Devasa bir yer burası on iki peron var aynı anda pek çok tren hareket ediyor ve bir insan selinin arasındayız. Önümüzü kesen rikşacılardan biri gideceğimiz yer için uygun fiyat verdi ve adamı takip ettik ama bizi götürmek istediği özel bir araç, vazgeçip tekrar geri döndük ve bir motorikşayla Main Pazara doğru yola koyulduk.

Hava kararmış yavaş, yavaş marketler kapanmaya başlamıştı otel tahminimden daha pisti ama turist kaynıyor,iki gündür uykusuzum burada uyuyabileceğimi sanmıyorum. 
Sırt çantamı alıp Kristinayla vedalaştık .

Yakındaki iki otele daha baktım onlar daha beterdi.

Daha önceden gitmeyi düşündüğüm kimsesiz çocuklar için işletilen bir ev tarzı otelin adresi vardı.Olabilecek en temiz en ekonomik seçenek olduğunu duymuştum .Evin sahibi izabel.

Bir kaç riksaciyla konuştum ama gösterdiğim adresi anlamadıklarını fark ettim tam sonuncusuyla konuşurken bir adam karıştı konuşmamıza. Yardımını kabul ettim ve beraber bir kaç metre yürüyerek bir telefon bulduk çünkü cep telefonumla kontak kuramamıştım Izabelle.
Telefonda adama yolu tarif etti İzabel ve adam da zaten o tarafa gideceğini söyledi, beraber bindik bir motorikşaya ama adam hiç durmadan konuşuyor, yol boyu durmaksızın konuştu. Hani saat erken olsa ineceğim rikşadan

Yarım saat gittikten sonra bakımlı bahçeleri, yolları geniş ve güzel bir semte geldik, indik araçtan otelin kapısını bulduk adamın elini sıkıp teşekkür ediyorum ama ne mümkün ayrılmak.
Kapıda köpek var uyarısını ciddiye alıp ille telefon edeceğim İzabele, köpek size saldırabilir diyor on beş dakikada kapıda konuştu, köpekle baş etmek daha evla diyip kapıdan girdim. 

Tam o sırada bir taksiden iki orta yaşlı kadın çıktı benim kapıya yöneldiler adresi söyledim doğru burası dediler.

Nihayet Izabelle karşı karşıyayız. Saat on iki olmuş ve İzabel gecelikle açtı kapıyı on dakika kadar da kayıt işleri sürdü tam İngiliz. Yarın sabah yapsak çok yorgunun  al işte pasaportum diyorum ama  yok illa o formu dolduracak.

Bana saat kaçta kahvaltı edeceğimi kaç, tane nasıl pişmiş yumurta yiyeceğimi, ekmeğin kızarmış mı kızarmamış mı olacağını sordu. On dakikada ona harcadık yarım saat sonra odadayım nihayet. kadın sanki kraliyet ailesinden.

Hemen uyumuşum.

Dün karanlıkta fark edememişim ama burası tam babaanne evi.
 Dokuz oda var benim bulunduğum katta, odalar koridora açılıyor geniş koridorun ortasında bir mutfak var, hemen önünde de yemek masası.

Saat sekizde kalktım duş aldı odam tam bir yaşlının bir ömür geçirdiği yer oda; bir sürü zevkli kaliteli ama eski eşyalarla döşenmiş. Koridor bir salona açılıyor ve salondan alt kata iniliyor. Salonda eski ve çok kullanışlı koltuklar var tv, okuma masası, telefon, sehpalar ve oldukça kalabalık bir kütüphane var. Mis gibi ev kokuyor.

Tam dokuzda kapım çalındı kahvaltının hazır olduğunu söyledi bir Hintli,
Masada yiyecekten çok porselen vardı hem de kalitelisinden. Tabak kalabalığından zorlukla  yiyeceklere ulaşarak yağda kızarmış yumurta, reçel, tere yağ, süt ve çaydan oluşan kahvaltımı yaptım. Her şey tam bir beyaz peynir eksik.

Pansiyon sahibi geldi lafladık biraz bana merkeze yani Main pazara yakın bir yerde kalmak niyetiyle ayrıldım oradan.
Geceliği yirmi üç usd ama kente oldukça uzak.



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder