ANI 100
08 Eylül 2016
Delhiye vardığımızda
saat akşamın dokuz buçuğuydu.
Trende tanıştığım Kristinayla beraber kalabalığı yararak garın
bahçesine çıktık. Devasa bir yer burası on iki peron var aynı anda pek çok tren
hareket ediyor ve bir insan selinin arasındayız. Önümüzü kesen rikşacılardan
biri gideceğimiz yer için uygun fiyat verdi ve adamı takip ettik ama bizi
götürmek istediği özel bir araç, vazgeçip tekrar geri döndük ve bir
motorikşayla Main Pazara doğru yola koyulduk.
Hava kararmış yavaş,
yavaş marketler kapanmaya başlamıştı otel tahminimden daha pisti ama turist
kaynıyor,iki gündür uykusuzum burada uyuyabileceğimi sanmıyorum.
Sırt çantamı
alıp Kristinayla vedalaştık .
Yakındaki iki otele
daha baktım onlar daha beterdi.
Daha önceden gitmeyi düşündüğüm kimsesiz çocuklar için işletilen bir ev tarzı otelin adresi vardı.Olabilecek en temiz en ekonomik seçenek olduğunu duymuştum .Evin sahibi izabel.
Bir kaç riksaciyla
konuştum ama gösterdiğim adresi anlamadıklarını fark ettim tam sonuncusuyla
konuşurken bir adam karıştı konuşmamıza. Yardımını kabul ettim ve beraber bir
kaç metre yürüyerek bir telefon bulduk çünkü cep telefonumla kontak
kuramamıştım Izabelle.
Telefonda adama yolu
tarif etti İzabel ve adam da zaten o tarafa gideceğini söyledi, beraber bindik
bir motorikşaya ama adam hiç durmadan konuşuyor, yol boyu durmaksızın konuştu.
Hani saat erken olsa ineceğim rikşadan
Yarım saat gittikten
sonra bakımlı bahçeleri, yolları geniş ve güzel bir semte geldik, indik araçtan
otelin kapısını bulduk adamın elini sıkıp teşekkür ediyorum ama ne mümkün ayrılmak.
Kapıda köpek var
uyarısını ciddiye alıp ille telefon edeceğim İzabele, köpek size saldırabilir
diyor on beş dakikada kapıda konuştu, köpekle baş etmek daha evla diyip kapıdan
girdim.
Tam o sırada bir taksiden iki orta yaşlı kadın çıktı benim kapıya
yöneldiler adresi söyledim doğru burası dediler.
Nihayet Izabelle karşı
karşıyayız. Saat on iki olmuş ve İzabel gecelikle açtı kapıyı on dakika kadar
da kayıt işleri sürdü tam İngiliz. Yarın sabah yapsak çok yorgunun al işte pasaportum diyorum ama yok illa o formu dolduracak.
Bana saat kaçta kahvaltı edeceğimi kaç, tane
nasıl pişmiş yumurta yiyeceğimi, ekmeğin kızarmış mı kızarmamış mı olacağını
sordu. On dakikada ona harcadık yarım saat sonra odadayım nihayet. kadın sanki kraliyet ailesinden.
Hemen
uyumuşum.
Dün karanlıkta fark
edememişim ama burası tam babaanne evi.
Dokuz oda var benim bulunduğum katta,
odalar koridora açılıyor geniş koridorun ortasında bir mutfak var, hemen önünde
de yemek masası.
Saat sekizde kalktım
duş aldı odam tam bir yaşlının bir ömür geçirdiği yer oda; bir sürü zevkli
kaliteli ama eski eşyalarla döşenmiş. Koridor bir salona açılıyor ve salondan
alt kata iniliyor. Salonda eski ve çok kullanışlı koltuklar var tv, okuma
masası, telefon, sehpalar ve oldukça kalabalık bir kütüphane var. Mis gibi ev
kokuyor.
Tam dokuzda kapım
çalındı kahvaltının hazır olduğunu söyledi bir Hintli,
Masada yiyecekten çok porselen vardı hem de kalitelisinden. Tabak
kalabalığından zorlukla yiyeceklere ulaşarak yağda kızarmış yumurta, reçel, tere yağ,
süt ve çaydan oluşan kahvaltımı yaptım. Her şey tam bir beyaz peynir eksik.
Pansiyon sahibi geldi
lafladık biraz bana merkeze yani Main pazara yakın bir yerde kalmak niyetiyle
ayrıldım oradan.
Geceliği yirmi üç usd
ama kente oldukça uzak.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder