ANI 96
04 Ekim 2016
Varanasi terminali
diğerlerinden farklı değil, saat sabahın altısı hava henüz aydınlanmamış
etrafta yiyecek satıcıları ve yolcular var.
Avusturalyalılarla vedalaştık zaten
etrafımızı saran rikşacılar bizi çabucak ayırıvermişti.
Rikşayla yola çıktım elimdeki listedeki üç otelin ikisi dolu biri kalınamayacak kadar pisti. Bunu
hesaba katmamıştım meğerse burada bu hafta sonu çok düğün olurmuş evlenme
haftasıymış ve düğün sahipleri otelleri misafirleri için tutmuşlar.
Sıra
rikşacının önerilerine gelmişti, adam bundan pek memnundu. Yorgun uykusuzdum
ama sokakların bomboş olması beni keyiflendirmişti ne de olsa alışıldık bir şey
değildi Hindistanda tenhalık.
Bir buçuk saat otel
aradık hepsi ya dolu ya da kalınamayacak denli bakımsız, güvensizdi. Başladığım
noktaya geri dönerken Taj Gangas Hoteli gördüm fazlasıyla pahalı duruyordu.
Resepsiyonist otelin düğün nedeniyle dolu olduğunu saat on ikiden sonra belki
oda boşalabileceğini ve eşyalarımı bırakabileceğimi, oda için tekrar uğramamı
söyledi, elimi yüzümü yıkadım bir kahve içtim hava ağarmıştı sırt çantamı otele
bırakarak çıktım.
Aksilikleri terk edip
planladığım şehir turuna başlasam iyi olur diyerek nehir kıyısına doğru
yürümeye başladım.
Hindu hacıları için önemli bir kent olan Varanasi uyanmaya
başlamıştı. Tek tük hızla yürüyen insanlar ardından araçlar satıcılar…
Daracık loş sokak
lokantalarında aşçılar pompalı gazocaklarını ateşlemeye başlamıştı. Bu gaz
ocaklarını hatırlıyordum doğuda geçen çocukluk yıllarımdan.
Bir tanesinin
önünde durdum haşlanmış yumurtayı soyup hafif kızartıyorlar yağda, çok lezzetli
iki tane yedim çapatiyle birlikte bir de yerel çay hatta iki bardak, iyi geldi.
O kadar iyi geldi ki bu gün burayı gezip Agra’ya geçmeye karar verdim,
konaklamadan.
Aşcıya yolu sorup Rana Ghad
a doğru yürümeye başladım, ne mümkün sokaklar insan seli oluverdi bir saatin
içinde. İstisnasız her geçen rikşacı ille gideceğin yere götüreyim diyor,
çaresiz kabul ediyorum birini ve yola koyuluyoruz bisiklet rikşayla.
Riksacılar çok
becerikli ben tam çarpacağız diyorum öyle ustalıkla sürüyorlar ki
bisikletlerini korktuğumla kalıyorum.
Nihayet ölü yakma
törenlerinin olduğu ghadlara ulaştık.
Merdivenlerden nehir
kıyısına indim ana baba günü burası çok kalabalık. Kıyıdan bir kayık kiraladım
300 rupi bir saati güneşin doğuşunu seyretmek çok keyifli yazıyordu okuduğum
rehber kitaplarda, gerçekten de çok keyif aldım. Solumda nehir sağımda ghadlar
aheste dolastık nehirde. Kayığa binmeden küçük bir kızdan içinde mum olan bir
çicek sepeti almıştım ve mumu yakıp nehre bıraktım süzüle süzüle uzaklaşışını
izledim. Solumuzda hemen hemen Hindistandaki tüm inanışların dergahları var
kimi bakimli kimi bakımsiz ve yoksul.
Kutsal olduğuna inanılan Ganjın kıyısında
kadınlar, çocuklar ve erkekler olağan biçimde yıkanıyorlar yer yer camaşır
yıkanıyor.
Kayıkcı çamşırhanemiz diye şaka yaptı.
Kıyıda kazanlar kaynıyor ve
erkekler bir tahta platoya vura vura çamaşır yıkıyorlar, bizde tokaçlarla
çamşıra vurulur burada çamaşırlar havada yarım daire çizdirilerek sabit tokaca
vuruluyor. Oteller de çamşırlarını buralarda yıkatıyormuş, deterjan kullanmadan
bilek gücüyle.
Gandi yoksullar için
elektirikli fırın yaptırmış ölülerini yakabilsinler diye, odunla yanmak şaşalı
ama pahalıymış,az odun kullanıldığında tam yanmıyormuş ölüler.
Bebekler ağlata,
ağlata sokuluyor suya, kimileri kap kacak yıkıyor kimileri su içiyor Kutsal
Ganjdan. Bense buz gibi suya ancak elimi sokabiliyorum.
Bir saat fazladan
dolaştı kayıkcı ve en baştaki ölü yıkanan Ghad da bıraktı beni. Merdivenleri
çıktım etrafımda para isteyen, bir şeyler satmak isteyen, rehberlik yapmak
isteyen kalabalıkla dolaştım bir süre. Ortama sinmiş yanık kokusu nedeniyle
fazla kalamadım oralarda. Para bozdurdum.
Yüz civarında Ghat
varmış burada (Ghad’ın anlamı Brahma’nın on at kurban etmesi). Aynı anda yüz
ölünün yakılmasını düşünebiliyor musunuz, hiç ölü yakma töreninin olmamasına
şaşırdım.
Yol boyunca yürüdüm,
peşimden gelenleri umursamamaya çalışarak ve gözümün kestiği yiyeceklerin
tadına baktım. Nepaldaki hava kirliliğinden beri sigara içmiyorum. Sürekli
tüküren insanlara da alıştım artık, başlangıçta bu kadar balgamı nereden
buluyorlar diyordum ama sadece çiğnedikleri tütünü tükürüyorlarmış.
Tütün küçük folyo
paketlerde; içine bir insanın ancak bağdaş kurabileceği genişlikteki yerden
yirmi cm yükseklikte tahtadan kulübelerde satılıyor.
Sokak lokantalarında
yapraklardan yapılmış kullan at tabaklarla servis yapıyorlar yiyecekleri. Yaşlı
erkekler sokaklarda bağdaş kurmuş, bir leğendeki suya yaprakları batırarak
hazırlıyorlar bu tabakları. Rahatlıkla çorba içilebiliyor bunlarla. Çoğunluk
kaşık yerine ellerini kullanıyor.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder