ANI 108
16 Ekim 2016
Meksikositideyim.
Meksikositideyim.
Kentin en büyük
parkında, kocaman havuzda, şişman yoksul bir kadın çamaşır yıkıyordu.
Polisler de
benim gibi görünce durdular biraz seyrettiler biri sanırım uyarmak için yanına
yaklaştı ama hiç bir şey söylemeden geri
döndü .
Arada bir arkalarına dönerek kadına baka baka uzaklaştılar. Uyarmanın
anlamı yoktu çünki kadın çamaşırların
yarısını yıkamış ve arkadaki heykelin kaidesine asmıştı bile.
Meksikada çeşit çeşit üniformalar giymiş güvenlik güçleri var hangisi asker hangileri
polis ayırt edemedim.
İş saatlerinde tıkalı
trafiği, yağmurda hemencik oluşan selleri, maço erkekleri, çukurlu ve sürekli kazılan yolları, bitmeyen
inşaatları, ısrarlı satıcıları, pis tuvaletleri, kulağı küpeli kız bebekleriyle
oldukca tanıdıktı Meksika.
Bir akşam sağanak
yağmurda on dakika içinde sele yakalanmış ve bir kuytuya atmıştım kendimi.
Atık
su kanallarından dışarıya doğru bir kokuyla su taşıyordu ve insanlar
aldırmadan, eteklerinden sular süzülerek, bazıları ellerinde ayakkabılarıyla
yollarına devam ediyorlardı.
Üç genç bisikletli durdu, üstlerini çıkardı, sularını sıktı ve tekrar giyinip yağmur altında yollarına keyifle devam
ettiler.
Bense yarım saat daha bekleyip bir taxiyi kaldırıma çıkarttıktan sonra
kendimi içine attım.
Otobüsle
Meksikositi’den en uca Cancun’a gittim. Yoksul halkın seyahat ettiği inanılmaz
eski araçlar birde birinci sınıf otobüsler var. Turistler birinci sınıf
otobüslerle gitmek için uyarılıyor.
Nedenini anlayamadım ama sürücüyle yolcu
koltuklarının ilk sırasının arasında perde var. Kimi zaman sürücüler bu perdeyi açarak yolu görmenize izin veriyorlar kimi zaman yan camlarla idare etmek zorunda
kalıyoruz.
Metro ve dolmuşlar ülkemize göre oldukca uçuz ama şehirler arası
otobüsler iki kat pahalı denebilir.
Neler yoktu ki otobüs manzaralarında; başı bulutlu dağlar, zulada göller, ateşböcekleri, kaktüslere dolanmış sarmaşıklar.
Ülkenin ortasınadaki
kaktüsler güneye indikce önce ağaçlarla birleşiyor daha da güneyde yerini
yağmur ormanlarına bırakıyor.
Bir coğrafyanın değiştiğine tanık olamak müthiş.
Dağların etrafını dolanarak keskin S virajlarıyla çıkmak, en tepede
bulutlar hizanızda hatta altınızda ...
Ve de gece yolculuklarında ateş
böcekleri...
Oaxaca Ülkenin en
yüksek kentlerinden biri. Santa Domingo kilisesi’nin duvarları ve tavanı
bütünüyle süslemelerle kaplı. İki yüzden fazla insan figürünün elbiselerindaki
ayrıntılar bile dikkatle işlenmiş.
Monte Alban Oaxaca’ya yirmi dakikalık
mesafede ve üç bin metrede Aztec ve Zapatec uygarlıklarının kalıntılarının
bulunduğu, oldukca iyi korunmuş bir tarihi kent.güneye doğru Maya uygarlığı
daha baskın.
Ortada akustik bir gösteri alanı onun etrafında kare kare yerleşim
birimleri var. Duvar resimleri içinde en çok kambur insan ve doğuran kadın
(üreme organlarının detaylı çizildiği) figürler var, o yıllarda anotominin bu kadar iyi bilinmesi beraber geldiğimiz turist arkadaşlarıda şaşırtıyor. .
Bu uygarlıklarda çocuklar altı yaşına gelince karekterine
uygun yeni isimler alırlarmış. Genellikle de boğa, kaplan gibi hayvan isimleri.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder