ANI 94
02 Ekim 2016
Nepal katmandudan hindistana geçeceğim.
Sınır kenti Pokaraya giden otobüslerin kalktığı garaja girerken Eski bir otobüsün çamından sarkan adam Pokara, pokara diye yırtınıyor.
El ettim ama hızını alamadı koşturdu beni ardından.
Girdim otobüse.
Koridordaki eşyaları
ve yolcuları atlayarak bu kalabalıkta boş olmasına şaşırdığım en arkadaki
koltuğa attım kendimi. Aaa camlar yok ve inanılmaz bir soğuklukta rüzgar esiyor
oturmamla kalkmam bir oldu, muavine el ettim camın kırık olduğunu önlerde bir
yer bulmasını söyledim o da işaretlerle başka yer olmadığını söyledi sırıtarak,
kentten çıkıyor olmamız cesaretlendirmişti onu. Ama ben pek umursamadım şoföre
bağırarak durmasını ineceğimi söyledim tüm otobüs bana bakıyor ben dur ineceğim
diyorum montum sırılsıklam bu camsız koltukta bir saat gitmek beni dondurur.
Ciddi ve ısrarlı olduğumu anlayınca önden ikinci koltukta yer açtılar bana.
Muavin daha saygılı artık yüzündeki sırıtışta kayboldu. Benim cam kapalı ama
arkamdaki cam hafif aralık dışarısı iki derce kaloriferi aklınıza bile
getirmeyin.
Kapşonumu başıma geçirdim. Saat akşamın sekizi gittikçe ışıklar
azaldı öndekiler yorganlarını örtündü arabanın gürültüsünden başka ses yok.
Şoför mahalli anlatılamayacak şenlikte; başının üstündeki alanda yaklaşık on
kadar açık saçık kadın resmi var, etrafında bir sürü el örgüsü işlemeli
örtüler, çoktan çöpe atılması gereken yapay çiçekler…Kara mizah yaaa.
Sadece şoför
mahallinin ışıkları açık olduğundan çıplak kadın resimlerine spot yapmış gibi.
Yani göz gözü görmüyor da sadece resimleri görüyor.
Yolda molalarda
insanlar hemen oracıkta tuvalet ihtiyaçlarını gideriyor, tuvalet olsa bile
içine girmek sağlık açısından sakıncalı.
Gözümü kırpmadım ve
sekiz saat sonra Pokharadyım.
Sabaha karşı saat beş
gibi zifiri karanlıkta otobüsten indim etrafta hiç ışık yok arabanın
farlarından başka. Yolun karşısında loş bir lokanta ve içinde bir adam masaları
yerleştiriyor.
Sırt çantam üstüne
yatılanlar tarafından kaykılmış, aldım onu ve eşyaların, insanların üstünden
atlayarak indim.
Hemen yanımda bir taksi soförü belirdi, bu kez sevinçliyim onu
gördüğüme ama sadece bir taksi var. Pek güvenilir gözüküyor geride bıraktığım
muavin ve otobüse nazaran, başka seçenek de yok zaten. İnternetten aldığım
otelin adlarını uzattım yola koyulduk.
Yaklaşık yirmi dakika
sonra binaların bulunduğu bölgeye ulaştık yolda gördüğüm ilk otelin kapısını
şoförle birlikte yumrukladık ama kimse çıkmadı. İkinci otelde şansımıza kapıda
zil var uzun bir bekleyişten sonra gece karanlığı kadar karanlık bir adam açtı
kapıyı ağır ağır.
Odalar fena değildi
fiyatta sekiz usd elimdeki adresten de emin değilim kalmaya karar verdim taksi
şoförü insaflı sadece üç usd istedi, bence de uygundu.
Geliş sebebim gölü ve başı karlı Macapucare dağını görmekti.
Göle yürüdüm.
Ama süpriiizz hemen
sağda bir binanın önünde erkekler ve erkek çocukları davulunda bulunduğu müzik
aletleriyle yüksek volümlü müzik yapıyor. İzledim biraz, onlarda beni izledi
sonra bilgi verdiler bir düğünmüş meğer, gelinle damat üst kattalarmış. Yani
kuaför yazan binanın üst katında.
Davete nazlanmadan
uydum ve dar merdivenleri tırmanarak gelin odasına girdim. Damat geldi onunla
da tanıştık karşılıklı sorularla biraz vakit geçirdik gelinin makyajı
bitmemişti makyaj sonrası resim çektim. Kırmızı bir giysi giymişti gelin ama
asıl eğlence akşammış, gelinin kostümü değişiyormuş, yine kırmızı olacakmış
giyeceği, akşam eğlencesine davet ettiler beni, yetişirsem geleceğimi söyledim;
yedide başlar en geç dokuzda bitermiş. Yanımda getirdiğim çiçekli renkli saç
tokalarını kızlara hediye ettim, karşılıklı iyi dileklerle ayrıldım düğün
evinden.
Göl küçücük bir baraj
gölü ortasında bir tapınağın olduğu adacık var. Kayıkla oraya gittim yerli halk
tapınağı ziyaret ediyordu. Kimileriyle konuştuk adanın diğer karşı kıyısının
tepesinde görünen başka bir budist tapınağı var ama o tepeye yürüyecek halim
yok, kayıkla geldiğim kıyıya döndüm. Yerlilerle ettiğim sohbetlerden edindiğim
bilgiye göre yakındaki bir köyde kadın el dokuma sanatları kooperatifi varmış
ve kadınlar el ürünlerini başta halı olmak üzere orada satıyorlarmış. Zaten
gideceğim Devi şelalesine de yakınmış. Sora, sora oralara giden otobüsü buldum
ve Devi şelalesine gittim.
Buralarda sokak isimleri, kimi yerlerin adları
hikayeleri farklı, farklı. Örneğin aradığım bir tapınağın adını sorduğumda bir
süre düşündükten sonra yerel adlarıyla tekrarlıyorlar işte bu Devi söylencesi
de farklı. Bir tanesine göre; Davit adlı bir genç sevgilisiyle burada yüzerken
(bu suda yüzüp kurtulan olmamış henüz) boğulmuş söylene, söylene adı Davi
şelalesi olup çıkmış. Söylencenin keyifli tarafı da bu işte.)))
Az ileride ortada bir
dilek havuzu var ortasındaki çıkıntıya bozuk paralar atılıyor eğer suya düşmez
çıkıntıda kalırsa dileğin oluyormuş üç adet bir rupiyi attım ardısıra ama ancak
biri çıkıntıya tutunabildi. Diğerleri suya...
Şelalenin kapısında
yerel rehberler karşıladı yine birini almadan kurtulamayacağımı anladım ve en
küçüğünün rehberliğini kabul ettim sekiz on yaşlarında bir çocuk bu, beni
kooperatife götürecek meğer ne yakınmış on beş dakika yürüdükten sonra köyde ve
kooperatifteyiz.
Hemen girişte
bahçesinde bir ağaç var çocuğun söylediğine göre kutsal bir ağaçmış bu, bir tür
tapınak, dallarında renkli tüller asılmış. Kooperatif gayet modern, halılar
kaliteli ve zevkli üstelik ucuz ama nasıl taşıyacağım. Bir tane el dokuma çanta
aldım, atölyeye gittik sonra.
Birçok kadın ip
eğiriyor halı dokuyorlar lafladık hepsiyle. Bahçede hiç alakasız gibi görünen
bir nine dua çarkı çeviriyor. Acıktım dedim kadınlara bana hemen yakında köy
lokantası olduğunu söylediler hem de iki taneymiş biri vejeteryen biri değil.
Değil i seçtim tabii ve rehberle on dakika yürüdük, oturduk bir masaya meğer
rehber budistmiş, et yemeyeninden. Sadece bir şeyler içti ve beni köyden
çıkarıp otobüs durağına bırakıyorduk ki başka bir süpriz.
Bir budist tapınağı
ama süpriz içeride ayin olması. Yirmi kadar genç budist rahip bir köşeye iki
yaşlı rahibi almış dikdörtgen şeklinde sıralanarak bağdaş kurmuş ilahiler
söylüyor her birinin arkasında çocuk rahip adaylar bağdaş kurarak oturmuş, üç
nesil rahip, selamladılar beni bende oturup sonuna kadar izledim resimler
çektim.
Tam ayrılırken
rahiplerden biri beni arka taraftaki büyükçe bir camekanın yanına götürdü
camekanın içinde oldukça büyük bir barış mandalası vardı. Buradaki deneyimli
rahipler yapmış ve yapımı iki yıl sürmüş önümüzdeki ay törenle suya
bırakılacakmış. Suya, buharla havaya, rüzgarla dünyanın her yanına… Dünya
barışına sessiz ama derin bir katkı. Bunu anlamak için budizmi bilmek gerek.
Huzur içinde vedalaştım rahiplerle beni dış kapıya kadar geçirdiler. Bahçede
daha önce hiç görmediğim ilkel bir ocak
Vardı, güneş
enerjisiyle çalışıyormuş ve tapınaktakiler yemeklerini burada pişiriyormuş,
alet basit görünmesine karşı çözemedim türlü.
Otobüsle on dakika
gittikten sonra yolda indim kalan yolu yürüdüm. Yol boyu solum göl sağım şirin
dükkanlar. Göl kıyısında bir kadın derme çatma bir çatının altında çay yapıyor
ama metal fincanların ayna yansıması taa bana kadar ulaşıyor, o kadar temiz ki
fincanlar pırıl, pırıl parlıyor. Bir büyükçe masa sekiz sandalyeden ibaret bir
kahve burası. Pırıl, pırıl bir demlikte dodualı çay kaynıyor. İki fincan içtim
çok lezzetli kadınlarla lafladık budistler ama et yiyorlarmış ve ana kız
işletiyorlarmış tek masalı bu kahveyi.Dodualı çayda çay, tere yağ, süt ve şeker
var,eğer şeker istemiyorsanız bunu baştan belirtmelisiniz.
Pırıl pırıl
bardaklarda dodualı çay keyfi
Hava biraz açar gibi
oldu Himalayaların karlı tepeleri gözüktü yer, yer ama hangisi Macapucare onu
bilemem.
Hava kararmaya
soğumaya başlarken ben de merkeze yaklaşmıştım. Kimi dükkanlara girip çıktım
Nepallilerin yerel giysileri satılıyordu ve hemen oracıkta dikiş diken terziler
bedenini bana göre ayarlayacaklarını söylediler.
Bir tane nepal el
dokuma yatak örtüsü aldım. Hava kararmış, iyice soğumuştu.
Otele bayağı
yaklaşmıştım ve bir binadan canlı müzik sesi geliyordu yangın merdiveni gibi
bir merdivenden sesi takip ederek yukarı çıktım, tipik Tibetli kızlı erkekli
altı genç Tibet müziği yapıyorlar. Kendime bir lakşi ısmarladım (sütten
yapılmış bir içecek)ve konseri izledim.
Herkes hem bir şey çalıyor he de
sırayla şarkı söylüyordu benden başka salonda üç Nepalli daha vardı. Bir saat
dinledim ve otele geri döndüm. Sabah sat beş buçuğa otobüse bilet almıştım
erkenden yattım.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder